bugün
yenile
    1. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ömrümüzün özeti.
    2. 0++++ - vgkk 25.07.2016 21:45:12 |#2727278
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dunku derbide galatasarayin dustu durum
      0what - smix 25.09.2016 21:36:46 |#2807494
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      osasuna demeyin bana bir şeyler oluyor. (bkz: 14 eylül 2006 trabzonspor osasuna maçı)
    5. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu nicki ilk okuduğumda çok gülmüştüm hala da gülerim. bence telif hakkını almalı
    6. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu ne lan böyle nixe gibi.
    7. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      donanım haberde gördüğüm bi üyenin yıllardır değişmeyen niki, 2005 yılında foruma kayıt olmuştu sabırsam
    8. 12
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yaşım 32.annemle yaşıyorum. babam da var, ama o oturma odasında yaşıyor. annemle ben salondayız. bir bankada orta kademede çalışıyorum. hiç sevgilim olmadı. bir keresinde, üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. okul çikışları yürürdük. dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. iki kez de sinemaya gitmiştik. biri forget paris öteki de braveheart. geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. sabahları uyandığımda akılma gelen ilk o olurdu. okul partisinde onu cem'le öpüşürken gördüm, sonra... gittiğim ilk maç fenerbahçe-beşiktaş arasındaydı.1979 yılıydı galiba. süleyman'ın cemil'i marke ettiği maçtı. sahadaki tek sarışın süleyman'dı, ben de beşiktaş'ı tutmaya karar verdim. insanlar cemil turan, lefter, metin oktay, şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. ben gidip adı sanı bilinmeyen, şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde beşiktaş'ı tuttum. bir de çocukken trt'de ilker yasin'in sunduğu avrupa'dan futbol programını hiç kaçırmazdım. ispanyol liginde osasuna diye bir takım vardı. hala var. osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı. ve ilker yasin sürekli '' ender gelişen osasuna atakları'' diyip dururdu. osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde avrupa'da tuttuğum takım oldu. aynı dönemde liverpool, bayern, nottingham forrest gibi takımlar havada uçuşurken, ben osasuna sempatizanı olmuştum. okuduğum bütün okulları birincilikle bitiridim. bu çok istediğimden olmadı. yapacak daha iyi bi'şeyim yoktu. hep ders çalıştım. futbolcu olmak isterdim ama mahallede beni pek takıma almazlardı. zaten çok yeteneksizdim. beden derslerini de hiç sevmezdim. uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. herkes çok gülmüştü. ben de çok gülmüştüm. masa tenisinde kimse yenemiyordu ama... çok arkadaşım yok. liseden bahadır var. o da amerika'da şimdi. sürekli çağırıyor, ama gidemem. uçaktan çok korkuyorum. yalnızlık gibi bir sorunum yok. insanlar beni seviyor. ama sadece o kadar. oraya buraya pek çağırmıyorlar. şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. çok kitap okuyorum ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış. bunu bir yerde okumuştum. bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. çok emin değilim ama, içiniz boşalmıyormuş. bunu da bir yerde okumuştum. içiniz boşalmıyor...yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. öyle sevişmek için falan değil, birlikte bi'sürü şey yapmak için. ne biliim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, kim 500 milyar ister'i birlikte izlerdik. erenköy sahilide yürürdük. işte böyle şeyler. bi'de bol bol konuşurduk. benden yazmamı istediler. yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. ısrar ettiler...peki yazıyim de ne yazıyim? kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. içimden ''yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar'' demek geldi. sonra düşündüm, herkesin herşeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... birileri okur mu diye merak ettim, neden olmasın? ender gelişen osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı. belki sizleri de heyecanlandırır..
    9. 14
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yıllar önce facebook profilimde notlar bölümüne kaydettiğim yazıdır kendileri. başlığı yazının ismiyle açtım ama benim için yazıdan daha önemli olan şeyler var. onları yazacağım. yazıdan yola çıkarak. i̇sterseniz aşağı inip önce yazıları okuyun isterseniz buradan başlayın ama bence okuyun ya. i̇tiraf etmek gerekirse aşağıda vereceğim birbirine benzer iki hikaye ile doğrudan alakası olmayan ama işte yine de bende bunları hissettiren farklı şeyler yazacağım dilim döndüğünce. kusucam azıcık... yazıya geçmeden önce biraz laklak etmek istiyorum. sonra okumanız için aşağıya bırakırım. aklıma geldikçe okuduğum bu metin için aradan geçen 8 yılın hatırına bir kaç kelam etmek istiyorum. hissettirdikleri açısından çok doluyum bu konuda biraz dökeyim buralara, her yer yabış yabış olsun. 2009 yılında kaydetmişim bu yazıyı. bir kaç defa daha başka başka yerlerde karşıma çıktı ayrıca bu yazı. sanırım viralleşmiş bir yazı galiba. ama kesin olarak kaynağını bilmiyorum, yazarını bilmiyorum, yazılma nedeni tam olarak bilmiyorum. açıkçası merak da etmiyorum beni asıl ilgilendiren bu yazının ruhuydu, hissettirdikleriydi. o nedenle kaynağını da merak etmedim. ama ekşi sözlük ya da inci sözlük kaynaklı olabilir diye tahmin ediyorum. 2009 yılından beridir aklıma geldikçe okuyorum bu yazıyı ben. tam olarak açıklayabileceğim nedenlerim yok. okuyorum işte. bir kaç saat önce de aklıma geldi tekrar okudum, yemin ediyorum her okuduğumda bir başka dokunuyor, bi başka hissettiriyor yazının fazlaca samimi naifliği. bir tek bana öyle geliyor bence. o kadar da şeyapmayın yani. bazı hisler tamamen subjektif ve kişiye özgündür. benim baktığım yerde durmadığınız için aynı şeyi görmenizi de beklemiyorum. o yüzden yazıyorum bu açıklamayı da zaten. bu arada bu yazıyı ilk paylaştığımda arkadaşlarımdan bir tanesi de okumuş bu yazıyı. kendimi bildim bileli yazı yazmakla ilgili olmuşumdur hep. eskiden de yazdıklarımı hep saklar okutmazdım kimseye. sonra gelişen teknolojiyle ara ara yakın çevreme konunun içeriğine bağlı olarak fanzin edasıyla gönderdiğim okuttuğum da olurdu. oluyor da hala. neyse bu arkadaşım bana bu yazıyı okuduktan sonra "sen mi yazdın bunu? gizleyerek kendini mi anlattın lan yoksa demişti?" açıkçası bunu ilk duyduğumda hiç beklemiyordum ve hafiften kanıma dokundu. yazıyı bilmeyenler okuyunca neden dokunduğunu az çok anlayacaktır zaten. ama burada anlatılanın ben olduğunu düşünmesi için ya okuduğunu anlamayan ve ya arkadaşını hiç mi hiç tanımayan bir geri zekalı olmalıydı, ya da bana laf sokmaya çalışan bir orospu çocuğu olmalıydı emin değilim. benim nazarımda bu itham çok ama çok ağırdı. hele ki ergen aklımla daha bir ağır hissettirdi amk. ergenliğinde bir erkeğe böyle bir şey yapmak ayıptır olum lasjdalsd çünkü hikayede anlatılanlar tutmuyor olması bir tarafa ben böyle bir insan değildim. bu kadar silik, içine kapanık, yetersiz bir insan değildim. savunma refleksi değil. harbiden değildim olum. tamam belki bir kaç noktada beni hatırlatmış olabilir de ne alaka amk. amına koduğumun çocuğu aradan 8 yıl geçmiş hala düşünürüm neden öyle dedi bana acaba diye. yok yere tribe sokmuştu beni. ama bir gerçek var bu hikayede anlatılan erkek karakterinin bir yanı her zaman ama her zaman sadece bana değil bütün erkeklere dokunuyor. bu bize bizi de anlatıyor aslında. kaybeden olamayacağımızı, kazanmaktan başka çarenin bize bırakılmadığını anlatan bir hikaye bu. sanırım yıllardır açıp açıp okumamın bir sebebi de bu galiba. "olmak ya da olmamak kazanmana bağlı bu sana biçilmiş kaderin!" şu hayatta erkeğe mücadeleden ve tutunmaktan başka çarenin bırakılmadığı gerçeğinin kaybeden taraftan bir manifestosu gibi geliyor bana. ... tarihsel süreçte eskiden daha bariz olmakla birlikte erkek fizyolojisi kadın fizyolojisinden fiziksel olarak neden daha güçlüdür hiç düşündünüz mü? bu tamamen yaradılışsal bir gereklilik midir yoksa sürecin doğurduğu bir sonuç mudur? benim gözlemim; tamamen zorunlu bir sonuçtur bu. tür içi rekabeti alevlendiren kadın cinsiyetinin ortaya çıkardığı acımasız bir sonuçtur bu. eskiden daha belirginmiş erkeğin fiziksel üstünlüğü şimdi biraz azalır gibi oldu denilebilir çünkü araya başka etkenler girdi. ama bu bir genetiğin evrimsel bir sonucudur benim nazarımda "buna zorlanıyoruz." "bize dayatılıyor bu." bana kadın erkek ilişkilerinde erkek nedir diye sorulsaydı eğer vereceğim cevap şu olurdu: erkek "daha"dır. erkek daha güçlüdür, erkek daha çalışkandır, erkek daha zengindir, erkek daha baskın karakterlidir, erkek daha zekidir, daha entelektüeldir, daha yaratıcıdır, daha etkendir, daha, daha, daha... en başarılı erkekler genellikle erkektir, en güçlüler erkektir, en iyi yöneticiler erkektir, en iyi şiirleri erkekler yazar, en iyi romanları erkekler yazar. neden mi? buna zorlanıyor aslında erkekler farkında değiliz. biraz sert ve freudian bir bakış açısı olacak ama buna sebep olan önemli unsurlardan bir tanesidir "cinsel seçilim" erkekler daha zekidir belki ama en nihayetinde erkekler aptaldır daha doğrusu ahmaktır, basit mekanizmalardır. mücadele etmek ve etken taraf olmak zorunda olduğumuzu hissediyoruz. kaybetme korkusu, hayatta yenilme korkusu bu cinsel seçilim mereti yüzünden bizim tek gerçekliğimiz olabiliyor birazda. (allah'ım ben neler yazıyorum böyle neomaskülizm akımını doğuracağım neredeyse asjdhlasdj) hani cem yılmaz'ın erkek ve kadın yalan söyleme yeterliliği açısından çocukluk sürecinden bahsediyor ya? i̇şte bunun bir sonraki basamağı bu şekilde tezahür ediyor. asla ama asla kaybeden taraf olamazsın! bu aşağıda verdiğim hikaye ve diğer hikaye bkz. bana kaybeden taraftan bunları anımsatıyor. bir de bunları okuyup ne alaka amk genelleme yapamazsın bi kereğğ diyenler olabilir. bir kadın çıkıp yoo ben öyle değilim diye vikvikleyebilir. ya amk sosyoloji bilimi böyle bir şey zaten. matematik, fizik gibi kesin doğruları yoktur. muğlaktır. ama bu muğlaklık yapılan genellemelerin gerçeklik payının olduğunu değiştirmez. erkekler daha çok aldatırlar, çok eşliliğe meyillidirler dedikleri zaman yoo ben hiç mi hiç aldatmıyorum ve ayrıca karım da bin kere aldattı beni bu önerme yanlıştır diyemezsin. "toplumsal gerçeklikler ve genellemeler bireylere indirgenmek için değil sosyolojik çözümlemeler yapmak için kullanılır." erkekler "daha" olmak zorundadır. olmadığı zaman kaybeden taraf olacaklardır. kadınların "daha" olması zorunluluk değil tercihtir. bu da tembellikle beraber pasifize ve edilgen kadın figürünü ortaya çıkartır. ama erkek cinsinin böyle bir opsiyonu yoktur. kaybetmeye mahkumdur aksi halde. hal böyle olunca erkek sınırlarını zorlamak zorunda kalır ve öne çıkmaya zorlanır. yeri gelir güçlü olur, yeri gelir zengin olur, yeri gelir zeki ya da entelektüel olur. bunu bireylere indirgediğimizde bu tercihe dönüşür hiç bir erkek ben bunları kadınları etkilemek için yapıyorum demez, bilinçli şekilde öyle de yapanlar azınlıktadır. çoğu erkeğin kadınlardan baskın olan özellikleri kişisel zevk ve seçimleridir bir yerde(açık bilinç açısından) bu sınırları zorlama isteği ve arzusu bireysel hazdır kişilerde ama kazın ayağı içerde yatan iç güdüde böyle değildir. olamaz da zaten. bahsettiğim, bireysel olarak farkında olmadan seçimlerimize ve hayatımızdaki yönelimlerimize yön veren iç güdüsel cinsel seçilim arzusudur. bu bilincin görünmeyen buğulu kısmındadır. (valla takla attırdım şu an freud'da mezarında) bi de bu erkek kadın arası bireylere indirgenmediği sürece gözle görülen derin uçurumu ataerkil toplum düzenine falan yoranlar oluyor ya ona da ayrıca sinir oluyorum. doğrudur bu arada çok fazla etkisi olmuştur elbet, ama... amk ne ataerkil toplum düzeni, baskısı? bir toplumda ataerkil düzen ve erkek egemen bir anlayış varsa bunun suçlusu olarak nasıl erkekleri ilan edersiniz amk ya? bir biriyle bu kadar bağlantılı, doğrudan etkileyen, iç içe geçmiş cinsiyetler arası rekabet ve etkileşimin olduğu bir toplumda bu oluşan ataerkil düzenin sorumlusu olarak erkekleri nasıl gsterebilirsiniz amk? burada kadının niye rolü yok olum mal mısınız? dünya ne kadar değişirse değişsin gerçek olan bir şey vardır. toplumları, kültürleri oluşturan temeller ve dinamikler arasında kadın faktörü hiç de azımsanmayacak derecede etkileyicidir. toplumları insanlar oluşturur ve bu insanları önce kadınlar yetiştirir. bir toplumsal düzen şekillenmişse bunda erkeklerin kadar kadınların da sorumluluğu var. belki sen yapmadın bunu, belki öyle düşünmüyorsun hatta ama bu düzene ciddi katkılar sağlayan kadın ataların vardı senin. bu düzen en az erkekler kadar sizin de eseriniz. ve ahmak olan erkek bu şekilde yönlendirilmeye çok meyillidir. bu şekilde kendini şekillendirmeye mecbur bırakılmıştır. aksi halde kaybetme ihtimali vardır. ulan ne alakasız şeyler yazdım amk. ve inanmazsınız buraya kadar yazdığım şeyleri 20 dakika içerisinde yazmışım. bu sözlükte bu uzunlukta en hızlı yazdığım entry olabilir. cidden hikayenin anımsattığı şeyler bunlardı ama bir o kadar da alakasız şeyler gibi görünüyor ama değil işte. i̇şte böyle birazcık rahatladım ama yetmez tabii. bu yazıya ilham veren anonim hikayeyi ve bana bu hikayeyi hatırlatan umut sarıkaya'nın hikayesini ekleyip gidiyorum. higuita'ya da teşekkür edeyim bari umut sarıkaya'nın hikayesi onun entrysiydi. ve bu yazıda anlatılanlar daha çok umut sarıkaya'nın hikayesiyle örtüşen, açığa çıkan şeyler. harbiden yabış yabış oldu her yer... "erkek "daha"dır. buna kadın zorlamıştır ama." --- spoiler --- yaşım 32, annemle yaşıyorum. babam da var; ama o oturma odasında yaşıyor. annemle ben salondayız. bir bankada orta kademede çalışıyorum. hiç sevgilim olmadı. bir keresinde, üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. okul çıkışları yürürdük. dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. i̇ki kez de sinemaya gitmiştik. biri forget paris öteki de braveheart. geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. sabahları uyandığımda akılma gelen ilk o olurdu. okul partisinde onu cem'le öpüşürken gördüm, sonra... gittiğim ilk maç fenerbahçe - beşiktaş arasındaydı. 1979 yılıydı galiba. süleyman'ın cemil'i marke ettiği maçtı. sahadaki tek sarışın süleyman'dı, ben de beşiktaş'ı tutmaya karar verdim. i̇nsanlar cemil turan, lefter, metin oktay, şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. ben gidip adı sanı bilinmeyen, şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde beşiktaş'ı tuttum. bir de çocukken trt'de i̇lker yasin'in sunduğu avrupa'dan futbol programını hiç kaçırmazdım. i̇spanyol liginde osasuna diye bir takım vardı. hala var. osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı ve i̇lker yasin sürekli "ender gelişen osasuna atakları." diyip dururdu. osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde avrupa'da tuttuğum takım oldu. aynı dönemde liverpool, bayern, nottingham forrest gibi takımlar havada uçuşurken, ben osasuna sempatizanı olmuştum. okuduğum bütün okulları birincilikle bitirirdim. bu çok istediğimden olmadı. yapacak daha iyi bi'şeyim yoktu. hep ders çalıştım. futbolcu olmak isterdim; ama mahallede beni pek takıma almazlardı. zaten çok yeteneksizdim. beden derslerini de hiç sevmezdim. uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. herkes çok gülmüştü. ben de çok gülmüştüm. masa tenisinde kimse yenemiyordu ama... çok arkadaşım yok. liseden bahadır var. o da amerika'da şimdi. sürekli çağırıyor; ama gidemem. uçaktan çok korkuyorum. yalnızlık gibi bir sorunum yok. i̇nsanlar beni seviyor; ama sadece o kadar. oraya buraya pek çağırmıyorlar. şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. çok kitap okuyorum; ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış. bunu bir yerde okumuştum. bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. çok emin değilim; ama içiniz boşalmıyormuş. bunu da bir yerde okumuştum.i̇çiniz boşalmıyor... yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. öyle sevişmek için falan değil, birlikte bi'sürü şey yapmak için. ne biliim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, kim 500 milyar i̇ster'i birlikte izlerdik. erenköy sahilinde yürürdük. işte böyle şeyler. bi'de bol bol konuşurduk. benden yazmamı istediler. yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. israr ettiler... peki yazıyim de ne yazıyim? kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. i̇çimden "yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar" demek geldi. sonra düşündüm, herkesin herşeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... birileri okur mu diye merak ettim, neden olmasın? ender gelişen osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı. belki sizleri de heyecanlandırır. --- spoiler --- umut sarıkaya, ulan efe'yi dedem de sever : (#1772494)
      0bu saate bu entiriyi okuyabilecek kadar gözünü açabilecen yiğit varsa helal olsun. - yazaroldum 19.04.2017 00:12:00 |#3111756
      0adam basit bir cümleyi takıntı haline getirmiş lan. gelip burda methiyeler düzmüş. bu kadar yazdıysan okuyayım bari. - ibrahim lincoln 19.04.2017 00:13:27 |#3110329
      2:)) yazıda belirttim. baktığım yerden bakmayanlara anlamsız gelecektir. tamamen imgeler üzerine çok şey hatırlatan 2 hikayedir bu ikisi. başlıktan ve hikayeden bağımsız şeyler aslında öyle okuyun bari ne diyim alskdjlask - devriksekiz 19.04.2017 00:19:54 |#3657418
      butun yorumlari goster (9)
    10. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      küme düştük beyler. bu tabir yetim kaldı
    11. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bi yazı okumuştum geçen kahretsin yazarı yine unuttum ama adam çok güzel anlatmış
      0bu başlıkta var o yazı. :) - devriksekiz 30.04.2017 15:06:19 |#3247977
      0he yeni gördüm ama benim okuduğum günceldi - çılgın att 30.04.2017 15:07:46 |#3248547
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hayatımın merkezinde olan bir söz. bir gol atsam kümede kalacak gibiyim.
    13. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kızlara karşı tutumum , gol olmuyor tabi olursa da karşılığında barça(kızlar) gelip 7 sallayıp gidiyor
    14. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bir efsane..